Hayat kalır…

(Müzikli bir resimaltı isterseniz, ilk önce şarkıyı çalmanızı öneririm.) 

https://haytaninbiri.files.wordpress.com/2012/08/yac49fmur.mp3

Çiçekçi kızın dolu tezgâhından, şemsiyeli adamın kısa kollu tişörtünden belli ki bahar gelmiş. Sıcak bir mevsim. ‘Ama yine de tedbirli olmak lazım’ diye düşünen çiçekçi kız üzerine bir mont almış. Adamın da tedbirli olduğu şemsiyesinden anlaşılıyor.

Ben ise tedbirsizdim, ilk saçağın altına attım kendimi. Fotoğraf makinem yanımda değildi, hiç sevmesem de cep telefonum ile çektim bu fotoğrafı. Çünkü yağmurun çağrısına karşı koyamadım. Yıllardır yağmur ile aramızda bitmeyen bir kovalamaca var. O kaçıyor ben güzel bir yağmur fotoğrafı için peşinden koşuyorum.

Onların tedbirli benim tedbirsiz olmam bir fark yaratmadı. Islansak da ıslanmasak da bir yağmur daha geçti, yağmur fotoğraflarıma bir yenisini ekledim ve Ortaçgil’in dediği gibi geriye sadece hayat kaldı. Hayattan benim payıma da yeni fotoğraf için bir sonraki yağmuru beklemek düştü…

YAĞMUR

Bugün yağmur
Bir kadın saçıdır
Yeryüzüne
Dökülen
Upuzun ince ince karanlık kokulu

Sen ki aşkla aldatıldın
Yüreğin taş parçası
Dinle yağmuru dinle
Teselli bul türküsünden

Her şey olur
Her şey büyür

Her şey geçer
Hayat kalır

Söz – Müzik: Bülent Ortaçgil

Dikkat, tuzak var!

Yeşil, pembe, sarı… Canlı ve parlak renkler. Ama sahip oldukları tüm bu albeni onların kafes olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Kafesler kuşları, yani tutsaklarını bekliyor.

Kemeraltı’ndaki bu kuşçu anlaşılan kafeslerin albenisini yeterli görmemiş ki daha fazla dikkat çekmek için kafeslerin hizasına bir de oyuncak kuş asmış. Uçmanın yani özgürlüğün sembolü olan kanatlarını mekanik bir şekilde çırpması için kurulmuş.

Amacına da ulaşıyor. Herkes oyuncak kuşu görüp, kanat çırpmanın etkisine kapılıyor. Sahte özgürlüğün çağrısı insanları tuzağa düşürüyor ve zaten bir kafes olan evlerinin içine yeni bir kafes ekleyerek, bir kuşu tutsak ediyorlar.

Bağırmak istiyorum:

“Dikkat, tuzak var! Kafes gerçek, kuş oyuncak. Tutsaklık gerçek, özgürlük sahte.”

Sesim çıkmıyor, çıksa da zaten çarşının uğultusunda kaybolacak…

Beni utancına sakla *

İstanbul Çukurcuma’da antikacı ile eskici arasında bir dükkânın önündeki tabloya dizilmiş sıra sıra anahtarlar. Kimi kapı, kimi kasa, kimi çekmece anahtarı olmalı. Kilitsiz kalmış anahtarlar.

Herkesin evinde, işyerinde böyle anahtarlar vardır ve birden ortaya çıkarlar. Ben ne zaman, nereye ait olduğunu bilemediğim bir anahtar elime geçse merakla karışık bir huzursuzluk duyarım. “Bu anahtar nerenindi?” diye düşünürken, bir yerlerde açılmamış bir kilit olduğu bilmek huzursuzluğumu arttırır.

Kilitli kalan neydi? Saklanan neydi ya da unutulmak istenen kimdi?

Hep bir şeyleri saklarız. Bazen bulmamacasına saklarız. Sonra anahtarları kaybederiz. Bir gün anahtarları bulsak bile bu sefer kilit kayıptır.

Anahtar da kilit de kaybolsa, tek unutulmayan ve sonsuza kadar saklanamayacak olan ise aklımız sıra sakladığımız sırdır. Çünkü insan utancına bile saklayıp kilitlese aklındakini, o kilidin anahtarı da korkusunda gizlidir.

 

 

* Yazının başlığı izlediğim filmlerden oluşan şahsi filmografim içinde apayrı bir yeri olan, Türkiye’de  “Sil Baştan” adıyla gösterilen “Eternal Sunshine of the Spotless Mind”dan alınmadır. Bu unutulmaz repliği filmin kahramanlarından Joel Barish (Jim Carrey) filmin diğer kahramanı Clementine Kruczynski’ye (Kate Winslet) söyler. Ama ne zaman söyler, hangi şartlar altında söyler burada yazmayacağım. Zira izleyenler zaten hatırlayıp yazının neden başlığı olduğunu hatırlayacaktır, izlemeyenler ise bir zahmet izlesinler hiçbir şey kaybetmeyecekleri gibi harika bir film izleyip, çok şey kazanırlar.

Kim penceresini içeriden kapatır?

Ev sahibi bozuk olan pencerenin açılmasını engellemek için iki tahta sopa ile pencerenin üst tarafına bir V çizmiş. İmkânı yok artık, o pencere, o tahta sopalar oldukça ne içeriden ne de dışarıdan açılabilir. O tahta sopalar alınır, pencere açılır diye düşünülmesin zira pencere kullanılacak olsa tamir ettirilirdi.

Peki, kim penceresini içeriden kapatır? Dışarıya boş veren birisi kapatabilir. Zaten ahşap bina da kaderine terk edilmiş. Çerçeveler yerinden oynamış, boyalar dökülüyor.

Anlaşılan o ki ev de sahibiyle birlikte ölüyor. Bu evin içine ölüm gizlenmiş. Son çıkış olan pencere de içeriden kapatılmış. Hayat dışarıda bırakılmış.

Acaba o perdelerin arkasında yaşayan birisi var mı? Yoksa…

%d blogcu bunu beğendi: