Ekmekten utanıyorum

Bibmq-6CUAAerby

Kalbimin üstünde bir demir pençe var. Sıkıyor, sıkıyor, sıkıyor. Demir pençe kalbimi sıktıkça vücudumdaki kanın akışı yavaşlıyor. İlkin parmak uçlarımdaki uyuşmadan anlıyorum kan akışının yavaşladığının. Oradan tüm vücuduma bir karıncalanma yayılıyor. Başım dönüyor.

Bunca şeyden sonra gözlerimin kararması lazım. Belki de bir süre sonra kendimden geçmem hatta bayılmam. Ama gözlerim kocaman açık çünkü gözlerimi bilgisayar ekranından alamıyorum. Kara kaşlı, kara gözlü çocuk, Berkin ağız dolusu gülümseyerek bana bakıyor.

O güldükçe kalbimin üstündeki demir pençe daha çok sıkıyor. Sanki nefesimi vücudumdan dışarı fırlatmak ister gibi. Bilsem bir işe yarayacağını nefesimin, zerre direnmem o demir pençeye. Ama o kocaman gülümsemenin altında “Berkin Elvan’ı kaybettik” yazıyor.  Nefesimin bir anlamı yok ki. Veremem ki nefesimi Berkin’e.

Oysa her sabah ofislerimizde, evlerimizde, işyerlerimizde, fırıncı dükkanlarımızda, fabrikalarımızda, lokantalarımızda kah bilgisayardan kah telefondan Berkin’in direnişini gördüğümüz her an “Derin bir nefes” aldık ve “Diren Berkin” dedik. Onun hayata tutunduğu her an bizim umut saatimizin de işlediği andı. “Berkin 12 gündür direniyor, 115 gündür direniyor, 237 gündür direniyor”… O direndikçe biz umuda ve adalete inandık ki inanırken ekmek almaya giden bir çocuk gibi saftık.

O saflıkla günleri saymaya devam ettik. 266, 267,268, ama umudun saati 269’uncu günde durdu. Tam da sabaha karşı durdu. Fırıncıların ekmek yapmaya başladığı saatte cılız bir nefes İstanbul’da, Okmeydanı’nda son kez göğe karıştı. Fırıncılar ekmek yapmaya devam etti. İnsanlar uyandı, çocuklar yataktan kalktı. Televizyonu açanlar, telefonuna uzananlar bir yandan da ekmek almaya gitmek için hazırlanırken Berkin’in öldüğünü öğrendi. Hani evinden ekmek  almak için çıkan ve gaz fişeği ile vurulan kara gözlü, güzel yüzlü çocuğun…

O fişeği atanların, ona o emri verenlerin, önce emri verip sonra saklananların ve katilleri saklayanların sofrasındaki ekmek artık hep kırmızıya çalacak. Hep kan kokusu olacak onların ekmeğinde.

Bizim ekmeğimizin ise bir daha aslı aynı tadı olmayacak. Her lokmamızda sadece bizim yediğimiz gibi bir ekmek almak isteyen bir çocuğun nefesini hissedeceğiz. Hep eksik bir şeyler olacak lokmamızda ve bitmeyen bir kekremsilik sonsuza kadar sinecek ekmeklerimize.

Sofranın üzerindeki ekmeğe bakıyorum mutfakta. Ekmekten utanıyorum. İçerideki televizyondan Berkin’in ölümüyle ilgili haberler gelmeye devam ediyor. Fırınlardaki ekmeklerin hala sıcak olduğunu düşünürken, kulaklarım uğuldamaya devam ediyor. Kalbimin üzerindeki demir pençe, parmaklarını biraz daha sıkarken, o uğultunun içinde geçtiğimiz Haziran’dan beri adeta cenaze marşımıza dönen Ece’nin mısraları duyuyorum. Bir kez daha, bir kez daha, bir kez daha…

“Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında

Bir teneffüs daha yaşasaydı,

Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür

Devlet dersinde öldürülmüştür”

O anda ne demir pençenin nefesimi kesmesi umurumda, ne de masanın üzerindeki ekmek. Zaten ölümle defalarca sınanmış bir halkın çocuğu olarak biliyorum ki ben ölüme şahit olmakla cezalandırılmışım ve bu yüzden nefes vücudumda gezinmeye devam edecek ama bir daha hiçbir sabah ekmeği eskisi gibi yenmeyecek. Ece’nin sesine Edip’in sesi karışıyor…

 “Ölü mü denir şimdi onlara.

Kimse hüzünlü olmasın
Sırası değil hüznün daha
Bir gün bir şehrin alanında
Bir mermer yığınının gözlerine
Omuzlarına düşerse bir çınar yaprağı
Hüzünlensin yaşayanlar o zaman
Sırası değil hüznün daha”

 Bir anlığına demir pençeden kalbimi kurtarıp, derin bir nefes bırakıyorum vücudumdan dışarı. İsyan için, hesap sormak için, Berkin için…

NOT:İtalik yazılan birinci alıntı Ece Ayhan’ın “Meçhul Öğrenci Anıtı” şiirinden, ikinci alıntı ise Edip Cansever’in “Ölü Mü Denir” şiirindendir.

 

Acı Sözlük

gezide kaybettiğimiz canlar

1.Ali: Yüce, yüksek (Köken Arapça) İsmail: Tanrı’yı işiten. (Köken İbranice)

Resmi dilde cümle içinde kullanınız: Ali İsmail Korkmaz’ın öldürülmesiyle ilgili olarak Eskişehir Valisi Güngör Azim Tuna, “Kendi arkadaşlarına bile zarar verip ‘polis yaptı’ süsüne büründürmeye çalışıyorlar”  açıklamasını yapmıştır.

Sokakta cümle içinde kullanınız:  “Karanlıkta canavar gibi hepsinin gözleri parlıyordu. Tanrıyı işiten kimse yoktu, içlerindeki birinin de adı İsmail’di oysa. Fırıncı İsmail, isminin adamı değilmiş.  Onlar yüce hayallerin değil vahşetin hizmetkarıydı. Yoksa “Özgür bir dünyadan” başka hayalleri olmayan Ali İsmail’in ‘Vurmayın, öldüm ben’ dediğini mutlaka duyarlardı. Ama karanlık sadece gözlerini değil kulaklarını ve kalplerini de örtmüştü.”

2. Ethem: Karayağız at.(Köken Arapça)

Resmi dilde cümle içinde kullanınız: “Ethem Sarısülük’ü vuran Polis Memuru Ahmet Şahbaz ifadesinde, “3 el ateş ettim. O sırada yoğun şekilde taş atışına maruz kalmıştım. Aldığım darbeler stabilitemi bozmuş olabilir. Bileğime gelen taş nedeniyle namlunun pozisyonu değişip maktulün kafasına doğru yönelmiş olabilir” demiştir.

Sokakta cümle içinde kullanınız:  “Bazı insanlar ismini taşıyamaz. Nasıl desem, ismi ile hiç uyuşmayan insanlar vardır. Mesela sudan korkan bir kadın için Yosun veya Deniz ismi katlanılmaz olabilir. Her şeyden, herkesten korkan bir adama verilen “Cesur” ismi adamı gururlandırmak bir yana hayatı boyunca utandırır. Ama Ethem, ismiyle doğmuştu. İsmi gibi karayağız bir delikanlıydı.  Emeğiyle çalışan, cesur bir adamdı. Ankara’nın göbeğinde bir polis kurşunu ile can verdiği yere giderken de sadece karayağız atların özgürce koştuğu ovalardaki gibi bir özgürlük istiyordu.”

3. Ahmet: Övülmeye layık, övülmüş.(Köken Arapça)

Resmi dilde cümle içinde kullanınız: “Ahmet Atakan’ın Hatay’daki gösteriler sırasında polisin müdahalesi yüzünden değil yüksekten düşme sonucu öldüğü belirtilmiştir. Ölüm nedeninin kısa sürede aydınlatılması resmi makamlarca övülmeyelayık bulunmuştur.”

Sokakta cümle içinde kullanınız: “Bazı yerlerden rengi atmış gri bir duvar. Resmi bir duvar olsa gerek gri olduğuna göre. Siyah pantolonlu, siyah tişörtlü, kırmızı montlu gençten bir adam var duvarın önünde. Bize bakmıyor. Yüzündeki gülümseme kadraja girmeyen birilerine gülümsediğini düşündürüyor. Ya da duvarı boydan boya kaplayan yazı gülümsetiyor bu güzel adamı. “Ne oldu lan” Büyük adam olamadıysak hayallerimizi satmadık ya” yazıyor duvarda. Belli ki hayallerini satmamakla övünüyor Ahmet ki bundan daha güzel bir övünç olabilir mi? İşte bu tek kare, hafızamızdan asla silinmeyecek Gezi Fotoğrafları Galerisi’nde gelip en önlere yerleşti.

4. Mehmet: (Bknz: Muhammet: Övülmüş olan. Kökeni Arapça)

Resmi dilde sözlük içinde kullanınız: “Taksim Gezi Parkı eylemlerine destek vermek için 1 Haziran 2013 tarihinde Ümraniye’de düzenlenen eylem sırasında, yolu trafiğe kapatmak isteyen grubun arasında giren cipin çarptığı20 yaşındaki Mehmet Ayvalıtaş yaşamını yitirmiştir. Oğlunun ölümünün ardından annesi Fadime Ayvalıtaş da 12 Aralık 2013’de kalp krizi sonucu hayatını kaybetmiştir.”

Sokakta sözlük içinde kullanınız: Onlarca kişinin arasına giren o araba sadece Mehmet’e çarpmadı. Ssana, bana çarptı. Ama en çok annesine çarptı Mehmet’in.  Ümraniye’den Fadime Teyze’nin kalbine kadar yol açtı kendine o araba.. Dayanamadı kalbi Fadime Teyze’nin bu darbeye, durdu. Bunca acının üzerine gitmeyen adaletin övülmeye değer neresi var ki?

5. Abdullah: Tanrının kulu (Bknz. Arapça)

Resmi dilde cümle içinde kullanınız: Hatay’ın Antakya İlçesi’ndeki Gezi eylemleri sırasında 3 Haziran günü hayatını kaybeden Abdullah Cömert’in gaz fişeğinin başına çarpması sonucunda öldüğü Adli Tıp Kurumu raporuyla kesinleşmiştir.

Sokakta cümle içinde kullanınız: Binlerce insan arasından Abdullah Cömert’e isabet etti gaz fişeği. Şanssız bir tanrı kulu deyip geçmek aklınıza bile gelmesin sakın. Şanssızlık, iktidarların rastgele ölüm saçtığı zamanlardaki en büyük sığınağıdır. “Münferit olay” diye de ifade edilir bu şanssızlık. Oysa yaşamak her tanrı kulu için şans değil, haktır. İster senin ister benim inandığım Tanrıya inansın isterse hiç inanmasın. Yaşamaktan daha kutsal hiçbir şey yoktur.”

6. Medeni: 1. Uygar. 2. Şehirli, şehir halkından olan. 3. Terbiyeli, görgülü, kibar, ince. (Kökeni Arapça)

Resmi dilde sözlük içinde kullanınız: “Gezi protestoları ile aynı dönemde Lice’de karakol yapımını protesto eden Medeni Yıldırım, askerlerin ateş açması sonucu hayatını kaybetmiştir.”

Sokakta cümle içinde kullanınız: Medeniyeti karakol yapmakla, bina yapmakla, ev yapmakla ölçen bir iktidar döneminde inşaat ya da karakol değil, barış isterken öldürüldü  Medeni. Lice’de cesurca hakkını koruyan bu genç adam kağıt üzerinde ülkenin en uygar şehri kabul edilen İstanbul’a bir barış mesajı götürdü ölümüyle. Kadıköy’de, Taksim’de Medeni için yürüyen binler belki de ilk defa gözlerini doğuya çevirdiler ve en içten halleriyle “Orada neler oluyor?” diye sordular.  Uygar şehirlerde(!) yaşayanların en sonunda kendisine gelmesi için Medeni Yıldırım’ın ölmesi şart mıydı? Medeni’nin hakkını aramak artık sadece doğunun değil batının, hepimizin de boynunun borcudur; medeniyet, uygarlık bunu gerektirir tabii eğer öyleysek…”

berkin elvan

 7. Berkin: Sağlam, güçlü, kuvvetli. (Kökeni Türkçe)

Resmi dilde cümle içinde kullanınız: 14 yaşında bir çocuğun, Berkin Elvan’ın ekmek almaya giderken, vurulup yüzlerce gün komada kalmasının ne resmi dilde ne sokak dilinde, insanlığın konuştuğu hiçbir dilde karşılığı yoktur!

Sokakta cümle içinde kullanınız:  Uyan güzel yüzlü çocuk! Ağabeylerin isimlerinin hakkını verdi ama bu hakkı verirken canlarını da verdiler. Sen yaşayarak ver isminin hakkını Berkin. Bak, yüzlerce gün dayanacak kadar güçlü ve kuvvetlisin.  Umudumuzu güçlü tutmak için, adalete ve hayata olan inancımızı kuvvetlendirmek için, ayaklarımızın üzerinde daha sağlam durup “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam” diye daha içten bağırabilmemiz için uyan Berkin. Bir kez daha anlamın sözlükte değil sokakta olduğunu bize ve sözlüğün sahibi “Onlara” göster.

Not 1: Kelimelerin anlamları, Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nden alınmıştır. Hala değiştirmemişler anlamları!

Not 2 : Kullandığım görselleri internetten alarak kullandım, ne yazık ki sahiplerini bulamadığım için belirtemiyorum, aflarına sığınıyorum.

%d blogcu bunu beğendi: