Modern zamanların siyah-beyaz kahramanı

Konser boyunca çektiğim 4 -5 kareden en net olanı bu. Bulunduğum yerden daha netini, daha iyisini çekmenin imkânı yoktu. Daha iyi bir yerde olsam, yanıma makine alsam daha iyi bir fotoğraf çekebilirdim ama bunun için uğraşır mıydım? Hiç sanmıyorum çünkü Leonard Cohen sahnedeydi ve çok sevdiğim fotoğraf çekmek de dahil olmak üzere hiçbir şeyin bu büyülü andan çalmasına izin veremezdim. Zaten, Erdal Mahir Cüran’ın aşağıda yer alan harika fotoğrafları varken üzerine çekmenin de gereği yoktu.

Yıllardır beklediğimiz, hayal ettiğimiz, istediğimiz buluşma gerçekleşmişti. “I’m Your Man”i ilk duymamın üzerinden geçen 20 yıl boyunca her sesini duyduğumda peşine takıldığım Cohen, “Neyim varsa bu akşam size vereceğim” diyerek “Dance Me to the End of Love” ile başladı konserine. 3.5 saat boyunca da bu dans devam etti. “Everybody Knows”tan “I’m Your Man”e, “In My Secret Life”dan “Hallelujah”a kadar 26 şarkı söyledi. “Take This Waltz” ile bitirip konseri alkışların ardından geldiği iki biste söylediği 4 şarkı ile resitalini 30 şarkıya tamamlarken, “Famous Blue Raincoat” ile de bizi sonsuza dek “19 Eylül 2012 İstanbul Konseri”ne mühürledi.

78 yaşındaki Cohen’in 3.5 saate yaklaşan performansı elbette muhteşemdi. Her biri virtüöz olan grup üyeleri ile uyumu olağanüstüydü. Cohen’in yanındaki grup o kadar iyiydi ki, yarın gelip tek başlarına bir konser vermeye kalksalar onları da izlemeye giderim.

Cohen’in fon müziği olduğu hayatımın son 20 yılından pek çok sahnenin şarkılar ile birlikte zihnimde canlanmasına ve müzikal açıdan aldığımız büyük zevkin de ötesinde bir şeydi Cohen’i izlemek. Çünkü, sahnede nezaketiyle, dik duruşuyla, tevazusuyla, bitmeyen enerjisiyle modern zamanların siyah beyaz bir kahramanı vardı ve insan her zaman bir kahramanı kanlı canlı olarak göremezdi.

Bazılarını 30, bazılarını da 40 yıldır söylediği şarkılarını yeniden bizimle paylaşırken, ilk defa söylermişçesine coşkuluydu. İşine ve seyircilerine saygısı sonsuzdu. Belki de o yaşta saatlerce ayakta, böylesine harika bir performans sergileyebilmesinin sırrı da bu saygıda  gizliydi.

Her soloda grup arkadaşlarının önünde diz çökerek onları dinleyen, defalarca ve tekrar tekrar grup arkadaşlarını ön plana çıkartan, onurlandıran bir adam vardı sahnede. Yaşayan bir efsane mertebesine ulaşmasına karşın, sahneyi vokalistlerine bıraktığı anda saygıyla şapkasını eline alıp onları tevazuyla dinlediğinde, hepinizin içindeki manasız kibri yüzümüze vuruyordu. Kendisine verilen çiçeği bütün konser boyunca “Gizli aşkım” diyerek kur yaptığı grup arkadaşlarından Sharon Rabinson’a sunarken, hayatımızda unuttuğumuz nezaketi hatırlatıyordu.

Hani konsere başlarken, “Neyim varsa bu akşam size vereceğim” demişti ya, verdi de. Sadece unutulmaz bir gece, harika şarkılarını canlı dinleme fırsatını değil hayat üzerine de sayısız ders de verdi. Ama gözümüze sokmadan, yine kendine has inceliğiyle…

Çektiğim fotoğrafta Cohen belli bile değil farkındayım. Ancak gölgesini net olarak görebiliyoruz. Ama yıllardır üzerimize düşen de Cohen’in o dev gölgesi. Cohen’i hem geçtiğimiz yüzyılda hem de bu yüzyılda kahraman yapan şey o gölgede gizliydi. Ve üzerimize düşen gölge pek çoğumuzun ruhuna mühürünü vuruyordu.

Konser biterken hepimiz ayakta alkışlıyorduk Cohen’i ama keşke onun arkadaşlarının önünde diz çöktüğü gibi bizde onun önünde diz çökerek saygımızı gösterebilseydik. Bunu yapabilseydik eminim ki yüzü kızaracak, şapkasını eline alıp başını hafifçe eğerek o da bizim önümüzde diz çökecekti…

*   Cep telefonu ile çektiğim fotoğrafın yanı sıra harikulade fotoğraflarını kullanmama izin vererek duygularımı tam olarak ifade etmeme yardımcı olan Erdal Mahir Cüran’a (https://www.facebook.com/erdalmahircuran)  teşekkür ederim.

%d blogcu bunu beğendi: