Paramparça / Okumaya başlamadan önce linke tıklamanız tavsiye edilir, o arkada çalsın.
Müzik hayatımın temel direklerinden birisi olsa da şarkıların, albümlerin tam olarak çıkış yıllarını hatırlamam. Pek çokları gibi şarkıları hafızamda “Çocuktum”, “Hatay’daki evde oturuyorduk”, “O şarkı çıktığında Milliyet’te çalışıyordum” gibi dönemlerle eşleştiririm. Teoman’ın “17” albümü ise bu konuda bir istisnadır.
17 albümünün 2000 yılında yayınlandığını çok net hatırlıyorum çünkü askerdeydim ve insanlar genelde zorla dayatılan olayların zamanlarını unutmazlar. Albümün zamanını zihnimde daha da perçinleyen ise albümün açılış şarkısı olan “Paramparça”daki bir dizenin yaşadığım o günleri tek başına açıklamaya yetmeseydi.
Garip bir askerlik yapıyordum. Askerlerin ve ailelerinin İstanbul Tuzla’da, yaz aylarını geçirdiği bir nevi tatil kampının havuzunda kasiyer çavuşuydum. Kulağa eğlenceli ve hoş gelse de içi beni dışı sizi yakar diyeyim sadece. Yaz sonlanıp sonbaharla birlikte, İstanbul’da yağmurların başlamasıyla havuz mevsimi kapanmıştı ama askerliğin garip kurallarına uygun olarak havuz açıktı. Bense bomboş havuzda her gün onlarca kez Teoman’ın Paramparça şarkısını dinliyor ve hep aynı dizeye takılıyordum: “Boş bir yüzme havuzu gibiyim sonbaharda”… Askerliğin bitmeyen son aylarındaki hüznünü, sıkıntısını daha güzel anlatan bir dize olamazdı.
O günlerin üzerinden 19 yıl geçti. Bugünlerde yine aynı şarkı, Paramparça dilimde ama farklı bir dize ile. Bu da beni şaşırtmıyor zira bazen bir şiirin, bir şarkının, bir filmin, bir romanın, bir resmin içinde insan hayatı boyunca yolculuk ediyor. İlk gördüğünüzde beğendiğiniz, dikkatinizi çeken ya da vurulduğunuz noktadan başka bir yere savruluyorsunuz aynı eserin içinde. Yıllar geçip siz değiştikçe, şarkılarda takip ettiğiniz dizeler de değişiyor.
Bugün takıldığım dize ise “Bugün benim doğum günüm, bir bar taburesi üzerinde babamın öldüğü yaştayım”… Evet bugün 22 Ocak ve benim doğum günüm. Sabahın erken saatinde 17’nin plağını pikabımda döndürdüğümden bu yana şarkı dilimde ve bu dize kulaklarımda tekrar tuşu sonsuza takılmışçasına çınlıyor. Oysa babamın öldüğü yaşa gelmeme daha 23 yıl var. 45 yaşındayım ve kağıt üzerinde daha uzun zamanım var gibi gözüküyor.
Ama insan 40’larının ortasına gelince ister istemez “Daha ne kadar var?” sorusunu sormadan edemiyor ve 20’lerimin o sıkıntılı günlerine eşlik eden şarkıda bu sefer başka bir ruh haline yanıtı arıyorum.
Teoman’a uyup, 23 yıl sonra bir bar taburesi üzerinde oturup, “Babamın öldüğü yaştayım” der miyim, bilmiyorum. Bunu desem bile bar taburesinin üzerinde olmaz sanırım çünkü daha şimdiden sırt ağrılarım var. Yine de kendimce bir müzik mitolojisi uydurup “En az 23 yılım var” diye düşünsem bile nasıl geçecek ki bu yıllar? Paramparça’yı ilk dinlediğimden bu yana geçen 19 yılı nasıl anlamadıysam, sanırım kalan yıllarımı da anlamayacağım . Zaten Teoman aynı şarkıda söylemişti, “Nasıl oluyor; vakit bir türlü geçmezken, yillar, hayatlar geçiyor?”
Dolu dolu 23 yıl yaşamak gibi bir isteğim de yok iddiam da. Yaşadığım bu 45 yılın üzerine sadece “23 Mükemmel An” eklesem yeter. “İlk yaşayışta vuran” 23 mükemmel an… Çünkü yaşadıklarım bana hayatın yılların değil anların toplamını olduğu öğretti ve bazen hayatınız “Paramparça” olsa da sizi tekrar başlatan, geleceğe dair duyduğunuz umuttan önce geçmişinizdeki o mükemmel anları hatırlamaktır…
Eline sağlık, öğlen öğlen hüzünlendirdin beni.
________________________________