Kanat ve kural(sızlık)

Bu sabahı çok iyi hatırlıyorum. İstanbul, Bebek sahili. Kısa bir iş görüşmesinin ardından kendimi sahile atmıştım. Tüm gün sürecek gibi hissettiren, İstanbul için haddinden fazla ılık bir kış sabahıydı. Deniz de kendini sabaha bırakmıştı, son derece dingindi.

En uzakta bir tanker. Ondan daha yakında bir yelkenli. Sahile en yakın noktada ise küçük bir kayık. Ve hepsi o dingin deniz üzerinde sessizce duruyordu. Açıktan kıyıya doğru gelirken, büyükten küçüğe doğru sıralanmışlardı. En güçlü olan en açıkta, en zayıf olan kıyıya en yakın noktada.

Gördüğümüzü adlandırma adına icat ettiğimiz perspektif açısından bakar isek tam tersi bir durum var. En büyük olan en yakındaki küçük kayık gibi duruyor, uzaktaki koca tanker ise kalem ucu kadar kalmış. Ama yine bir sıralama, yine bir hiyerarşi var. İnsan icatları, özgürlüğün en derin olduğu yer olan denizin üzerinde bile hiyerarşi ile duruyordu.

Bu intizama uymayan sadece martılardı. Hiyerarşiye göre martıların kayıktan bile geride olması gerekirken kimi daha açıkta, kimi dubaya tünemiş, kimi tekne ile aynı hizada, kimi de kayığın üzerinde…

Ne de olsa insan icadı değiller, ne de olsa onlar doğanın parçası ve ne de olsa hiyerarşinin ne olduğunu bilmiyorlar.

Zaten onların kanatları var ve kanatları olanlar kurallara uymazlar…