Günlerde, saatlerde boşluklar vardı. Dolduramadığımız boşluklar zamanı kopardı. Bağlanamayan günlerin hikayesi olarak geçti bir yıl. Hikayemizden boşluklar kaldı bize.
Soğuk bir sarı hakim oldu bütün yıla. Boşluğun siyahına bile baskın gelen bir sarı. Güneşli ama serin havalara mevsim uydurup kah bahar kah yaz demek istesek de olmadı, yalandan bile ruhumuzu ısıtamadık.
Her geçen gün yıkık bir binaya dönen yılın içinde sıkışıp kaldık. Işık hep camların arkasından geldi. Sarı hava ciğerimize doldu. Acil durum çekicimiz de yoktu, kıramadık bir camı. İstesek de maviyi soluyamadık.
Maviyi ararken kaybolduk. Köhnemiş günlerin arasında dolaştık durduk. Ama hep boşluklara takıldı ayağımız. Günlerin boşluğuna..
Düştük. Kopmuş bir zamanda ne kadar süre düştüğümüzü de bilemedik. Sadece acımızı bildik. Zamansız bir yılda sadece acı bize insan olduğumuzu hatırlattı. Acıyla tutunduk zamana ve hayata.
Bu yıl biterken elimizde sadece acı ve boşluklar var. Geriye dönüp dolduramayız artık yiten zamandaki boşlukları. O boşluklar çentik çentik ruhumuzda asılı kalacak, kaçarımız yok. Gelin görün ki boşlukla yaşamaya da artık tahammülümüz yok. Daha fazla boşlukta sonsuza kadar kayboluruz.
Yolumuzu nasıl bulacağımızı bilmiyoruz. Ama nereden başlayacağımızı biliyoruz. Camı kırarak. Bir otobüsten, bir trenden, bir metro vagonundan acil imdat çekicini kaptığımız gibi camı kırıp ruhumuza sinen soğuk sarıyı bölecek maviyi içeriye alabiliriz. Yarından tezi yok boşluklarımızı mavi ile doldurmaya başlamalıyız.
Yanlış anlaşılmasın derdimiz yılın ilk gününden takvime uymak değil, sadece günleri genişletip boşluğa imkan vermemek istiyoruz. Bize gereken sadece bir çekiç, bir başlangıç. Neden yarın olmasın ?